Kurban Bayramında yapılan ibadet ve merasimlerin dindeki yeri nedir, farz mıdır, sünnet midir?
Ezanımız, camimiz, minaremiz, selamlaşmamız, günlük dildeki dinî motiflerimiz, giderek açılsa bile kılık kıyafetimiz, bayramlarımız, âdâb-ı muaşeretimiz (görgü kurallarımız)...
Müslümanlar olarak bizim alâmet-i fârıkamızdır (bizi başka din ve kültür mensuplarından ayıran işaretlerimiz, nişanlarımız, şiarlarımız, sembollerimizdir). Bugün bu nişanlarımızı korumak dünkünden daha önemli hale gelmiştir; çünkü artık topluluğumuz çoğulcudur, çok kültürlüdür, çok inançlıdır; bu çoklar yedi renk gibi ayrışmış, birbiri ile alakalarını asgariye indirmiştir; artık bu renklerin birleşerek bir aydınlık, bir aydınlatıcı ışık olması şöyle dursun, bazılarının çok severek kullandıkları mozaik bile oluşturmaktan uzaktır.
Müslümanların vazgeçilmez değerleri üzerine titremeleri gereken bir unsur da inanç (din, iman) nişanlarıdır. Onlar manaları, muhtevaları, içte ve derinde olanları muhafaza eden zarflardır, siperlerdir, zırhlardır; işleri ve işlevleri yalnızca korumaktan ibaret de değildir, onlar aynı zamanda telkin eder, talim eder, terbiye eder.
Bu bayramda kurban keseriz, bayram sabahı bayram namazı kılarız, Arafe günü sabah namazından sonra başlayarak bayramın dördüncü günü ikindi namazı sonuna kadar devam etmek üzere "teşrık tekbirleri" getiririz, yoksullara kurban eti dağıtırız, ölü (mezarlarda) ve diri (evlerde) yakınlarımızı ziyaret ederiz, halleşir, dertleşir, hasret giderir, muhabbeti arttırırız. Günümüzde haberleşme imkanları geliştiği için ziyarete gidemediğimiz yakınlarımızı telefon vb. vasıtalarla arar, hal hatır sorar, bayramlarını tebrik ederiz.
Bayramda yapılan bu ibadetler ve merasimlerin dindeki yeri (hükmü; farz mı, vacib mi, sünnet mi olduğu) tartışılıyor. Asıl sorulması gereken soru şudur: Bunlar terkedilirse ne olur, neleri kaybetmiş oluruz? Bize göre en önemlisi bir şiarımızı kaybetmiş oluruz; "Şiarı kaybetmek caiz midir?", soru böyle sorulmalıdır.
Hiçbir İslam mezhebinde kurban, terkedilmesinde sakınca bulunmayan, yapılması da fazla önemli olmayan bir ibadet değildir; kurban önemli bir ibadettir, Hz. Peygamber (s.a.) buna önem vermiş ve hayatı boyunca yerine getirmiştir.
Bir müslüman gerekli ve meşru olmadıkça otu bile koparmaz. Gerekli ve meşru olunca insanı bile öldürür (savaşta düşman öldürülür ve düşman bir insandır). Kurban kesmek, başka hikmetleri yanında işte bu şuur ve teslimiyetin de sembolüdür, eğitimidir.
Şiarlarımızı koruyalım, yoksa bu toz duman içinde her şeyimizi kaybedebiliriz.
"Kurban kesmek insandaki şiddet eğilimini güçlendirir, sevgi ve merhamet dîni olan İslâm'da bu olmamalıdır" diyenler var; siz ne dersiniz?
Kurban bayramı yaklaşınca hayvanseverler ve etyemezler kurban kesmenin şiddetle ilgili yönünü öne çıkarıp bunu tartışıyorlar, kurban kesmek isteyen müslümanlar bazı detayları merak ediyor ve bu arada kurban derilerini ve etlerini istedikleri yere verme haklarını kısıtlayanları konuşuyorlar. İslâm âlemi kurban bayramı ve hac ibâdetinin manevî atmosferi içinde dinî tefekkür ve heyecanın yüce ufuklarına kanat açıyor..
Şiddet kayıtsız ve sınırsız olarak mahkûm edilemez; bir milletin maddî ve manevî değerlerine göz diken ve saldıran düşmana karşı şiddetin adı cihaddır, meşrû savaştır, bu savaşta ölenlere şehid, kalanlara gâzî denir. Tartışılan şiddet içeriye ve dışarıya, kendi insanlarına veya başka insanlara yönelik "haksız, hukuksuz" şiddettir.
Av yaparak veya belli usûller ile öldürerek hayvanların etinden ve başka parçalarından yararlanmak insanlık kadar eskidir, bütün ilâhî dinlerde meşrûdur ve ahlâka da aykırı değildir. Eğer insan dışındaki canlılar; gerektiği, insanlar buna ihtiyaç duydukları halde öldürülmeyecekse ne tarımcılık yapılabilir hattâ ne de -gözle görülmeyen canlılara basıp öldürme ihtimâli bulunduğu için- kırda bayırda yürünebilir. Merhamet adına söylenebilecek şey, hayvanların gereksiz yere öldürülmemesi ve gerektiği için öldürülecek hayvana eziyet edilmemesidir.
Kurban kesmekle insandaki şiddet eğilimi arasında kurulan ilişkiler, kurban keserek şiddet arzusunu tatmin eden insanın başka canlılara ve insana yönelik şiddet eğiliminin azalacağı gibi düşünceler, ilmî verilere dayanmamaktadır. Şiddeti azaltacak şey sevgidir, merhamettir, özellikle bütün yaratıkların sahibi ve yaratıcısı olan Allah sevgisidir, O'nun merhametinden yansımalara sahip olmaktır; bunlar da sağlıklı bir din ve ahlâk eğitimi ile elde edilir.
Sâffât sûresinde (102-110) Hz. İbrâhim'in, oğlu yerine kestiği kurban olayı güzel ve etkili bir üslûp içinde özetlenmiştir. Buna göre Hz. İbrâhîm rüyasında, Allah için oğlunu kurban ettiğini görmüş, bunu teslimiyet sembolü olarak almak yerine zahiri ile alıp uygulamaya kalkışmış; onun ve oğlunun bu itâat, fedâkârlık ve teslimiyeti Allah tarafından kurban olarak kabûl edilmiş ve bunun yerine bir koç kurban etmesine izin verilmiş, koç kurbanı, oğul (can) kurbanı yerine geçmiştir. Bu kurbanın gökten indirildiği, cennetten geldiği şeklindeki rivâyetler âyetlerde ve sahîh hadîslerde yoktur.
|